Irmak Akman, irmak@de-da-dergi.com
Suriye ile ilgili haber ve yorumları düzenli olarak takip ediyor değilim. Haberlerde ve tartışma programlarında duyduğum kadarıyla aklımda olaylar ve isimler kalmıştı: Esad/Esed, Amerika’nın terör örgütü ilan ettiği Nusra, Özgür Suriye Ordusu, Kobani, Rojava, PYD, YPG, Ezidiler, kimyasal silahlar, sınırda durdurulan MİT tırları, güneydoğuda savaşçıların tedavi edildiği klinikler, tampon bölge, eğit-donat programı, Reyhanlı saldırısı, Suriye’den gelip perişan durumda yaşayan, trafik ışıklarında dilenen mülteciler, rehinelerin kafasını kesen IŞİD/DEAŞ, yıkılan Palmira antik kenti, 6-7 Ekim olayları, Süleyman Şah türbesi, Suruç saldırısı, Yunanistan’a geçmeye çalışırken boğulup cesedi karaya vuran mülteciler, Aylan Kurdi’nin o içler acısı fotoğrafı, Merkel’in ziyareti, Ankara saldırısı, Rusya’nın müdahalesi, Türkmenlerin durumu… Bütün bunlar sanki büyük bir yapbozun rastgele parçaları gibiydiler, ama resmin bütünüyle ilgili bir izlenim oluşmuştu kafamda: Türkiye hükümeti, muhalifleri destekleyerek iç savaşın büyümesine yol açan aktörlerden biri haline geldi. Hem mültecilerin durumu, hem IŞİD tehdidi, hem de Suriye’deki gruplar arasındaki çatışmaların, bu grupların Türkiye’deki “akrabaları” arasında gerilime yol açması nedeniyle, Suriye’deki savaş Türkiye vatandaşları için de çok ciddi bir maliyet ve tehlike yarattı. Bütün bunlar hükümete desteği azaltmadı ve hükümete desteği azaltmayan şeyler olmamış kabul ediliyor, ama bunlar oldu.