Sosyo-mekânsal farklılıklar: Güney Kore örneği

Özge Taylan, taylan.ozge@gmail.com

gorsel1
Fotoğraf: Özge Taylan, 2017, Seul

Şehirler birbirinden farklı dokuları ve insanları barındırmaktadır. Şehirlerde olan biten, sosyolojik olduğu için bizleri doğrudan etkilemekte. Bu yazı, hem sosyo-mekânsal farklılıkların kaynaklarını anlama hem de Türkiye’de nispeten az tanınan Asya ülkelerine dair çalışmalara ve bilgi dağarcığına katkı sunma amacını taşımaktadır.

Aristo’nun “zoon politikon” yani “insan sosyal bir hayvandır” sözü sosyal yaşamın insanlar için ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Birlikte yaşamın gerçekleştiği, sosyalleşilen mekânlar olan şehirler, insan yaşamının önemli bir parçası durumundadır.

“Asya’nın ruhu” mottosuna sahip Güney Kore’nin başkenti Seul, CNN gibi birçok medya kuruluşundan dünyanın en iyi şehirlerinden biri olarak yakın zamanda atıf aldı. Seul metropolünün internet sitesindeki, Seul’un dünya şehirleri arasındaki yerine dair veriler incelendiğinde, birçok kategoride ilk 10’da yer aldığı görülmektedir. Dünyadaki şehirlerin tasnifinin yapıldığı bir araştırmaya göre Seul; Sao Paulo, Mumbai ve İstanbul gibi şehirlerin yer aldığı “alpha” kategorisindedir. Ancak, bu şekilde atıf alan, “gelişmiş ülke” kategorisindeki bir ülkenin başkentinde var olan sosyo-mekânsal farklılıklar oldukça keskin.

Şehirler yüksek ve düşük gelir düzeyindeki kesimlere ev sahipliği yapmaktadır ve dünyanın dört bir yanında iletişim ve ulaşım ağlarının yoğunlaşması ile şehirler de değişim ve gelişim içerisine girmiştir. Hatta iddia edilebilir ki, küreselleşme süreci ve bu süreç boyunca meydana gelen mekânsal, sosyal ve kültürel değişimler, şehirlerde çok daha yoğun yaşanmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük şehirlerinde ciddi seviyede sosyo-mekânsal ayrışma gözlemlenmektedir.

Şimdiye kadar bahsettiğimiz, sosyo-mekânsal farklılaşma/ayrışma nedir? Sosyo-mekânsal ayrışma kısaca, sosyolojik anlamda nüfusun kompozisyonundaki değişimlerdir. Bu değişim ekonomik gelir, kültür, sınıf, etnik ve ırk bağlamında olabilir. Sosyo-mekânsal ayrışma, her bir bağlam için sosyal adalet, eşitsizlik, sürdürülebilir mekânsallık ve toplumdaki etkileşim açısından incelenmesi gereken bir olgudur. Günümüz dünyasında, bilindiği üzere, artan eşitsizlik başta olmak üzere birçok faktör sosyo-mekânsal farklılaşmayı derinleştirmektedir. Sosyo-mekânsal eşitsizlikler arttıkça da uyumun sağlanması güçleşmektedir. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri örneğinde açıkça görülebileceği üzere, gelire bağlı eşitsizliğin giderek artması durumu söz konusudur (1). Gelişmiş ülkelerin çok hızlı büyüme rakamları kaydetmesi istenen bir durum değildir, çünkü zengin ve fakir arasındaki uçurum daha da derinleşecektir. Kurumsal kalitede meydana gelecek gelişmelerin, gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlik üzerinde daha etkili olduğu saptanmıştır (2). Bu nedensellik ise bizi, Güney Kore’nin de dahil oluğu gelişmiş ülkelerdeki kurumlarda kaliteyi artırmak adına adımlar atılması gerektiği gerçeğine yöneltmektedir.

Seul, Güney Kore’nin en büyük şehridir. 2017’nin ilk yarısında toplanan verilere göre Seul’de 10.178.395 kişi yaşamaktadır. Güney Kore’nin yaklaşık 51 milyon nüfusa sahip olduğu düşünülürse, oldukça büyük bir rakam. Kimi şehirler dışarıya ya da diğer şehirlere kıyasla oldukça homojen bir yapıya sahip iken, kimileri ise daha heterojen, yani çeşitlilik barındırıyor. Seul’da ise, Güney Kore’nin diğer şehirlerine nazaran yabancı nüfus daha fazla, ancak Seul hâlen homojen bir yapıda diyebiliriz.

gorsel2
Fotoğraf: Özge Taylan, 2017, Gangnam

Sosyo-mekânsal ayrışmayı iki örnek üzerinden net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz:

İlki, Psy’ın tüm dünyada büyük yankı uyandıran Gangnam Style şarkısının adını aldığı Gangnam bölgesi. Gangnam, Han Nehri’nin güneyinde yer alan, ekonomik refahın en yüksek olduğu semttir. Üst gelir grubunun Gangnam bölgesinde yoğunlaşması, ultra lüks hayat tarzının Han Nehri’nin güneyinde konuşlanması, elbette ki Kore’de 1960’larda başlayan ve merkezine Seul’ü alan endüstrileşme hareketiyle doğrudan ilgilidir.

İkinci örnek ise, Gangnam’daki yaşamın, sosyo-ekonomik yapının ve mekânsal düzenlemenin tam tersi olarak nitelendirebileceğimiz Moon Village; yani Ay Kasabası olarak da çevirisi yapılabilecek, özellikle Kore Savaşı’nın bitimiyle maddi durumu yetersiz halkın ve göçmenlerin yerleştiği bölgeler. Yüksek irtifası sayesinde bu bölgelerden hem şehir hem de ay manzarası görüldüğü için bu isim verilmiş. Moon Village’lar kentsel yoksulluğu, dünyanın en iyi şehirlerinden birinde zorlu hayat koşullarına sahip insanları ve sosyo-mekânsal ayrışmayı gösteriyor. Moon Village’lar yavaş yavaş kaybolsalar da, yoksulluk ve zengin-fakir arasındaki uçurum için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bu uçurum sadece sosyal, ekonomik, politik, kültürel değil, mekânsal hiyerarşiler de oluşturuyor. Zaten bu resme K-drama kültüründe de sıklıkla denk geliyorsunuz; birçok dizide zengin-fakir arasındaki uçurum, ilişkiler ve yerleşim yerleri konu ediliyor. Dışarıdan kulağa “romantik” gelse de, zengin-fakir arasındaki büyüyen uçurum ve kutuplaşma sebebiyle sadece “biz” ve “öteki” arasında değil, aynı zamanda “biz” içinde de sınırlar oluştuğunu gözlemliyoruz. Örneğin Ihwa Mural, turistik bir mekân olmasına rağmen, bir zamanlar Moon Village olarak nitelendiriliyordu. Her ne kadar 2000’lerden bu yana dönüşüme girip yüksek katlı binalar ve lüks rezidanslar ile dönüştürülse de, hâlen bir villanın birkaç adım ötesinde gelir seviyesi oldukça düşük yerleşimlerle karşılaşıyorsunuz.

Sosyo-mekânsal farklılıkların derinleşmesinde bir etken de göçler. Göçler, insanların farklı alanlarda entegrasyonu için eğitim, konaklama, dil, sosyal ve ekonomik uyum gibi birçok cephede mücadele alanları yaratıyor. Göç ile artan çeşitlilik sosyo-mekânsal farklılaşma ile örtüşüyor. Farklılaşmanın derinleşmesi ve gittikçe artan eşitsizlik, bireylerin yaşam olanaklarına ve sosyal anlamda hareketliliklerine sınırlar koyuyor. Tabii ki bunlar bazı kesimlerde ırkçı söylemlere sebep olabiliyorken, bazı yerlerde entegrasyonu içeren politikaları teşvik ediyor. Örneğin, Güney Kore’nin tatil ve turistik mekânlarından Jeju’ya 1000’e yakın Yemenlinin gelmesiyle oldukça tartışmalı bir ortam doğdu. Vizesiz ve direkt uçuşlara ev sahipliği yapan Jeju Adası’na iç savaş sebebiyle gelen Yemenli mülteci sayısı arttıkça, topluma entegrasyonları ve şehirlerin yapısının değişimi üzerine tartışmalar da kızışıyor. Hem toplum içinde var olan eşitsizlik hem de adanın konumundan dolayı dışarıya olan kapalılığı, sosyo-ekonomik farklılaşmayı daha da derinleştiriyor.

1997’de yaşanan Asya Krizi, Kore için kritik bir rol oynadı. Bu kriz, işsizlik oranlarında artışı, orta sınıfın çöküşünü, gelir eşitsizliğini ve toplumun önemli birimlerinden olan ailelerde çözülmeyi, kutuplaşmayı ciddi bir şekilde beraberinde getirdi. Gelir düzeyi düşük olan gruplar için sosyal güvenliklerini düzenleyecek uygun bir kurtarma paketinin Güney Kore hükümeti tarafından düzenlenmesini zorunlu kıldı. Sonuç olarak; şehirler, kentsel bölgeler ile vatandaşları, finansal ve sosyo-ekonomik krizler ve sonuçlarıyla da mücadele içerisine girdi.

gorsel3
Fotoğraf: Özge Taylan, 2017, Seul

Sosyo-ekonomik farklılaşma mimariye, planlamaya ve kentleşmeye doğrudan etki ediyor. Nüfustaki düşüş, sosyal kutuplaşma, göçmen işçilerin sayısındaki artış (özellikle Seul gibi büyük şehirlerde), tek kişilik hanelerin artışı ve beraberinde getirdiği sosyal yabancılaşma, ekonomik krizler, göç dalgaları gibi faktörler sosyo-mekânsal farklılaşmayı derinleştiriyor. Şehirler de bu gelişmelerden etkileniyor; Seul’da gözlemlendiği gibi dengesiz bir kalkınma sürecine giriliyor. The Self-Evolving City (Kendi Kendine Dönüşen Şehir) sergisinde vurgulandığı gibi, şehir planlamasının yanı sıra şehirler kendi karakteristik yaşam gücü ile de dönüşmektedir. Değişimlere adapte olabilen, bunun için gerekli örgütsel yapılara ve esnek mekânsal profile sahip şehirlerdeki siyasi, ekonomik ve sosyal yapıların da entegrasyonu ile dönüşüm gerçekleşebilecektir. Bu dönüşüm süresince dezavantajlı durumları bertaraf etmek ise, ancak her alandan uzmanların ortak çalışmaları ile mümkün olabilir.

(1) Piketty, Thomas. (2013). 21. Yüzyılda Kapital (Çev. H. Koçak). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

(2) Gradstein, Mark (2007), “Inequality, Democracy, and the Protection of Property Rights”, The Economic Journal, 17(516), pp.252-269

Yorum bırakın