Canan Gündüz, canangunduzz@gmail.com
Hayatını düzene sokmak isterken sıkıcı bir rutine dönmesinden şikayetçi olan sen; neydi yanlış olan?
Düzen kötü bir şeymiş gibi lanse edilirken biraz ayıp ediliyordu sanki. Diğer yandan, rutin dışındaki olağan dışı her şey de düzensiz olmak zorundaymış gibi anlaşılmaktaydı. Halbuki hepimizin meşhur isyanıydı “Odam dağınık olabilir ama kendi içinde düzenli-ydi anne. Her şeyi üst üste koymak nasıl bir temizlik anlayışıdır?”lar. Düzen kaçınılmazdı ve en dağınık insanın bile karışık da olsa bir düzeni vardı. Aslında düzensiz olarak tanımladığımız, bunun sadece dışavurumu olan karışıklıktı ve esas farkı yaratan algılarımızdaki değişkenliklerdi.
“Evlilik hayatında mutluluğun 15 sırrı” başlıklı akıllara zarar sosyal medya paylaşımları canlandı birden gözümde. İki kişilik yeni bir düzeni sıkıcı bir rutine bağlamamak ve heyecanı sürdürmek nasıl mümkün olur? Tabii ki de sır küçük sürprizlerin yapılmasındaydı! Ama, aslında kastettiğim tam olarak bu değildi.
Jim Jarmusch’un yönettiği, Cannes film festivalinde yarışan ve Filmekimi kapsamında gösterime girmiş olan Paterson filmi de hayatın ve ilişkilerin rutinine ve aynı zamanda da sırrına dair masal tadında bir film. Başroldeki Paterson (Adam Driver), New Jersey’in Paterson şehrinde otobüs şöförlüğü yapmaktadır. Bu arada Paterson isim ortaklığı kadar Adam Driver’ın “driver”ı canlandırıyor olması da oldukça ilginç! Paterson, her sabah alarmsız neredeyse aynı saatte uyanır, aynı kahvaltıyı eder, kullandığı 23 numaralı otobüs ile aynı güzergahlardan geçer, öğleyin eşinin hazırladığı yemeği aynı manzaralı yerde yer, akşam aynı saatte eve gelir, köpeği yürüyüşe çıkartıp bir bira içtiği aynı bara gider. Gizli bir defteri vardır zamansal ve mekansal ritüeller üzerinden ilk bakışta gülünç bulunabilecek somut şiirlerini yazdığı. Halbuki, “Nesnelerin kendi içinde olandan başka bir fikir, bir gerçek yoktur” diyen ve Paterson isimli bir şiir kitabı bulunan modernist şair William Carlos Williams’ı örnek almaktadır. Rutinden şikayetçi değildir aslında, hatta Paterson’da kalarak bunu seçmiştir sanki. Kendisinin nefret ettiğini itiraf ettiği ve duygularının karşılıklı olduğunu bildiği köpekleriyle olan rutinini bile bozmaz. Gene de şiirler, doğa, yolcuların diyalogları ve eşinin sürprizleri ile rutinin dışına küçük kaçamaklar yapmaktan zevk almaktadır. Eşi ise, her güne farklı heyecanlarla, yeni hayallerle başlar. Kek satarak zengin olma, çalmayı bilmediği yeni gitarı ile bir star olma, siyah-beyaz renkli geometrik desen hakimiyetindeki tarzı ile moda ikonu olma gibi hayalleri vardır. Eşi ikiz bebek gördüğü rüyasını anlattıktan sonra Paterson’ın algıda seçiciliği arttığından şehirdeki ikizleri fark etmeye başlar. Hayatı rutinine rağmen eğlenceli kılan şey de belki de basit gözüken şeylerin altındaki derinliği kendi yöntemlerimizle (şiir, müzik, sinema, edebiyat ya da ilham veren birisi ile sohbet vs) keşfetmekten ve ilham verecek doğru insanları bulabilmekten geçmektedir. Paterson da, hem eşi, hem de şiir ve Paterson sevgisi üzerinden karşılaştığı insanlar düşünülürse bu açıdan şanslıdır. Basit yaşamak kendisini basit kılmamaktadır.
Çift, çok farklı kişiliklere sahip olmalarına rağmen birbirlerine derin bir sevgi ve saygı duymakta ve birbirlerinin seçimlerini maddi manevi desteklemektedirler. Jim Jarmusch filmlerinin ilişkiler üzerinden düğümler ve çözümler üreten klasik bir örgü izlememesini seviyorum. Only Lovers Left Alive’da da, Paterson’da da sevginin mutlaklığını görmek beni sevindirdi. Hayatımız günübirlik küçük zaferler ve yenilgiler ile rutinini sürdürürken bir yanda sarsılmaz mutlak bir sevginin hep devam ediyor olma fikri insanı iyi hissettiriyor. Coffee and Cigarettes’ten aklıma kazınmış olan siyah beyaz karolar ve satranç göndermeleri ile de Jim Jarmusch hayranlarına göz kırpıyor sanki. Bar panosundaki Iggy Pop haberi ile de keza Iggy Pop’un grubu Stooges’ın konu olduğu yeni belgeseline gene bir gönderme mevcut. Aynı zamanda diyaloglar ve davranış biçimleri üzerinden Wes Anderson’a ve ünlü şairlere atıflar da bulunabilir. Ciddi bir sorun yaratmayan ufak birkaç kriz dışında rutin bir hayatı konu alan filmi deştikçe barındırdığı sembolleri keşfetmek de filmin mesajı ile uyuşuyor.
Kendimizi güvende hissettiğimiz alanlar ve rahatça kurabildiğimiz cümleler gitgide azalır ve otobüs şöförlerinin de sıklıkla bir parçası olduğu toplumsal paranoya hüküm sürerken, bir otobüs şöförünün sade ve rahatlatıcı hikayesi Paterson, sizlere de rüzgarındaki melodisiyle iyi gelecektir bence…