Irmak Akman, irmak@de-da-dergi.com
Anayasa değişikliği paketi mecliste kabul edilip de referandum yolu açılınca, benim de aklıma pek çok kişi gibi 2012 yılının sonlarında seyrettiğim Pablo Larrain’in No filmi geldi. Filmde, 1988 yılında Şili’de Başkan Augusto Pinochet’in görev süresinin sekiz yıl daha uzatılıp uzatılmamasının oylandığı referandumdan önce Hayır kampı tarafından yürütülen televizyon kampanyası anlatılıyordu. Televizyon kampanyasını hazırlaması için popüler bir reklamcıyla anlaşılmış, reklamcı Hayır kampından yükselen itirazlara rağmen kampanyayı Pinochet’in yaptığı kötülüklerin değil, mutlu bir gelecek vaadinin üzerine kurmuştu. Kampanya, hayır oyu vermek istediği halde sosyalist bir düzene dönmekten korkan orta yaşlı seçmenlerle, Pinochet’in seçimde hile yapacağını düşünen genç seçmenleri hedeflemişti. Maruz kaldıkları tüm tehditlere rağmen kazandılar.
Ben iki ayda bir çıkan dergiciğimize bu yazıyı yazana kadar tabii ki bu konuda başka yazılar çıktı; Evrensel gazetesi muhabiri Elif Görgü, filmde anlatılan kampanyanın yöneticilerinden Eugenio Garcia ile röportaj yaptı. Kaan Gündeş ise İşçi Cephesi sitesi için yazdığı “No” filminin yalanları: Şili’de Hayır nasıl kazandı? başlıklı yazısında, Hayır cephesinin kazandığı zaferde televizyon kampanyasının çok küçük bir rol oynadığını iddia etti. Asıl önemli olan devrimci sendikaların ve öğrenci hareketinin yıllar içindeki mücadelesi ve kayıtsız pek çok seçmenin sosyalist partilerin önderliğinde kayıt edilmesiydi. Dolayısıyla kendi referandum kampanyamız için bu filmden medet ummak saflık olacaktı. Gündeş’in argümanında bazı ciddi hatalar olduğunu düşünmekle beraber zaferin sadece televizyon kampanyasına bağlanamayacağı konusunda haklı olabilir. Ama ben yine de filmin ruhundan çıkarabileceğimiz dersler olduğunu düşünüyorum.
Hatırlarsanız Gezi Parkı gazlanıp boşaltılmadan önce bir süre kurtarılmış bölge olarak kalmıştı. Etrafı inşaat halinde kocaman meydan, ortada gençlerin doldurduğu, her yanı afişlerle, çadırlarla süslü, rengarenk Gezi Parkı. Heykelin orada piyano çalınıyordu ve biz geceleri gezmeye bir sahil kasabasının kordonuna iner gibi Gezi Parkı’na gidiyorduk. Hayatımda beni en şaşırtan ve heyecanlandıran tecrübelerden biriydi.
Cumhurbaşkanımız 40 ilde miting yapacakmış. Herhalde CHP de mitingler organize edecektir diye tahmin ediyorum. Gönül isterdi ki Selahattin Demirtaş’ın Haziran seçimi öncesindeki karizmasına ve espri anlayışına sahip bir lideri olsun Hayır kampanyasının. Maalesef yok. Ben Kılıçdaroğlu olsam, kampanyayı yürütme işini yeni, genç birisine verirdim. Mesela İsmail Saymaz gibi birisi. Büyük bir toplantıyla bu kararımı duyururdum. Hayır kampını heyecanlandıracak bir gelişme olurdu bu. Anayasa değişikliği paketinin en önemli birkaç maddesini açıklayan bir broşür bastırır, dağıtırdım, ama mitinglerde uzun uzadıya ne hükümetten, ne Erdoğan’dan, ne de anayasa değişikliklerinden bahsederdim. Bambaşka bir şey yapardım. Her mitingi bir Hayır şenliğine, panayıra dönüştürmenin yolunu arardım. Bakmayın siz “ben de varım” videolarına, sanat, eğlence, reklam camiasının %90’ının Hayır oyu vereceğine eminim. Şenlikleri organize etmeleri için İstanbullu festival organizatörlerini ayarlardım. Her mitinge genç sanatçıları, edebiyatçıları, gazetecileri davet ederdim. Kısa konuşmalar yapsınlar, konserler versinler, kalabalığa karışıp insanlarla sohbet etsinler. İnsanlar halay çeksin, horon tepsin, dans etsin, şarkı söylesin. Miting alanında yemek standları olsun. Hayır kampanyasıyla baharın gelişini, yaşama, üretme, düşünme sevincini kutlardım. Varsın ana akım medya yeterince yer vermesin, şenlik videolarını herkes yeterince paylaşır nasılsa. Kontrastı düşünebiliyor musunuz? Bir yanda her zamanki üslubuyla konuşan Cumhurbaşkanımız, diğer yanda bahar şenlikleri. Miting alanının güvenliği sağlanırsa, normal bir mitingden daha riskli olacağını da sanmıyorum.
Efe Kerem Sözeri, Medium’da yazdığı “Hadi HAYIR’lısı: Başkanlığa karşı pozitif hayır kampanyası” yazısında, hayır kelimesinin aslında iyilik anlamındaki “hayır”dan geldiğini söylüyor. Nişanyan Sözlük’e göre Türkçe’de olumsuz cevap olarak kullanılmasının amacı, diplomatik bir dille incitmeden reddetmekmiş. Hayır dileklerinin Google’daki popülerliklerine göre yapılmış bir kelime bulutu da eşlik ediyor Sözeri’nin yazısına. Hayır’lı o kadar çok ve güzel sözümüz var ki.
Düşünüyorum da, tartışma programlarında yalancılar karşısında döktüğümüz diller, zaten bizim gibi düşünmeyen kimseyi ikna edemesek de, boşa gitmiyor. En azından şöyle teselli edelim kendimizi, gerçek değişmiyor. Orada bir yerde değişmeden duruyor ve günün birinde ortaya çıkacak ve ortaya çıktığında biz doğru taraftaydık diyebileceğiz. Belki de o zamana kadar yapmamız gereken, yaşama sevinciyle, enerjiyle ve neşeyle bu kampanyayı yürütmek. Sera Kadıgil’in videosunun sonunda dediği gibi, merak etmeyin. Biz kazanacağız.