Irmak Akman, irmak@de-da-dergi.com

Türkiye’de konut piyasası ağırlıklı olarak çevresinde aşırı rekabetçi bir girişim sisteminin olduğu piyasa odaklı bir yapıya sahip. Konut girişimcisi yerel/genel ekonomik belirsizliklere karşı karlılığını koruma mücadelesi verirken, tüketici ise fiyatların rasyonaliteden koptuğunu düşünse de gelir grubuna göre iyi yatırımcı olmaya veya finansman sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bu yapı (Scumpeteryen) bir yaratıcı yıkım süreci içinde kentsel alanları dönüştürüyor, yeni zenginler ve yaşam alanları yaratıyor. Bu süreçte alan, gereğinde yaratılarak bulunuyor. İmalat, türlü finansman biçimlerinin yarattığı imkânlarla olabildiğince hızla yapılıyor. Projeler en yaratıcı (ve bazen banker krizi dönemini hatırlatan) satış kampanyalarıyla likide edilmeye çalışılıyor. Bu, hem etkin, hem spekülatif, “altına hücum” resminin büyümeye/istihdama olumlu katkıları var. Ancak, kaynakların etkin dağılımı ve kullanımı açısından değerlendirdiğimizde, gayrimenkul piyasasının son 20 yılı ifrat (bugünkü durum) ve tefrit (dünkü durum) arasında gidip gelmiştir. TOKİ’nin kısmen etkili olan sosyal etkisi (kendi içinde başarı hikâyesidir) durumu biraz hafifletse de, konut piyasasının genelde “sektör-makro beklentiler odaklı” okunduğunu ve orta gelir grubunun konuta erişim güçlüğü üzerinde yeterince araç/politika üretilmediğini söyleyebiliriz. Özellikle büyük şehirde yaşayanlar için konut sahibi olmak uzun dönemli ve yüksek maliyetli bir iş. Gelirden/servetten aldığı pay belli olan sokaktaki vatandaş için bu makro resim (emsal, rant, büyüme, istihdam, kampanya vs.), duyulmak istenen müzikle gerçekten ilgisiz.
Dr. Yener Coşkun, “Konut sahipliğinin artmaması sizi de düşündürmüyor mu?” Gayrimenkul Türkiye, 27 Mart 2017.
Belki de son beş yıldır herkesin aklında olan soru, bir gayrimenkul balonu yaşayıp yaşamadığımız ve eğer yaşıyorsak bu balonun ne zaman patlayacağı. Birinci köprüden geçip de Anadolu yakasında ilerlerken karşılaştığınız acayip inşaat manzaraları, insanı gerçekten dehşete düşürüyor. (Eminim Anadolu yakasında yaşayanlar da benzer manzaraları Avrupa yakasına geçtiklerinde görüp dehşete düşüyorlardı.)